Bu haftaki konumuz;
Türkiye’ nin son 50 yılına damgasını vuran , hep tartışılan, özellikle 80 ihtilali sonrası ise yaygınlaşan
baş örtüsü konusu.
Dikkatinizi istirham ediyorum!
Konumuz “baş örtüsü” değil, “baş örtüsü konusu”!
Biz Türk’ lerin;
Yani İslamiyet’ in bayrağını, doğduğu topraklardan çok daha ilerilere taşıdığı tartışmasız kabul edilen biz Türk’ lerin (en katı karşı görüşte olanlarımızda da dahil), hiçbir zaman “Baş Örtüsü” ile bir problemi olmadı.
Problem;
baş örtüsü konusu altında siyasi propaganda yapılması.
Soralım...
Ailesinde başını örtmeyen büyüğü olan var mı? Var mı böyle bir aile? Annemiz takmıyorsa, anneannemiz, teyzemiz, halamız yengemiz... birileri mutlaka başını örtmekte.
Hatta eskiden büyüklerimizin taktığı şekliyle (bakın Anadolu’ ya, birçok köylü hanımımız halen çenesinin altından bağlar
baş örtüsünü) Ordu evleri gibi çok tartışılan yerlere girilebiliyordu.
O zaman, neyi paylaşamadık? Niye tartışıyoruz?
Ee problem nedir?
Problem, Baş Örtüsü yada Başın Örtünmesi değil.
Problem illa ki Türban.
Şimdilerde Devlet büyüklerimizin eşleri de dahil, adeta belli bir siyasi akımın göstergesi olarak yerleşen başın örtünme şekli (“Velev ki siyasi simge olsun, siyasi simgeleri yasaklamak mı gerekir” R.Tayyip Erdoğan, İspanya, 2008).
Belirteyim ki; hiç kimsenin dini inançları nedeniyle giydiklerine, dahası başkasının özgürlüğünü kısıtlamadığı sürece ne söylediğine, ne yaptığına da karışılmamalı.
Ama konu o değil..!
Hem günümüzde birçok farklı dinde, hem de milattan önceki birçok toplumda var, baş örtüsü.
Tarihte ve hatta tarih öncesinde toplumlarda çok farklı zümre ve bireyler, çok farklı anlamlar yükleyerek kullanmışlar baş örtüsünü.
Bu, ayrı bir yazı konusu olur gerçekten ama bir konumuza, Türbana dönelim.
Nam-ı diğer “Şulebaş” tipi örtünme.
Şimdilerde çok moda olan bu örtünme şeklinin ismi, onu bulan hanımdan geliyor.
Yıl 1965.
Sarılıktan muzdarip ağabeyinin isteği üzerine gittiği Risale-i Nur (1878 Bitlis doğumlu, Nur cemaati lideri Said Nursi’ nin yazdığı Risaleler) sohbetlerinden sonra, bir gün aynanın karşısına geçti, besmele çekip örtündü.
Adı: Yüksel Şenler. Kıbrıslıydılar. Ama babasının Sümer fabrikasındaki görevi nedeniyle 1938’ de Kayseri’ de doğmuştu. Sonra İstanbul’ a taşındılar.
Çok genç yaşta yanına çırak olarak verildiği Ermeni ustası sayesinde çok iyi bir terzi oldu. Modaya çok meraklıydı.
21 yaşında gazeteciliğe başladı. Erkek zannedilmemek için isminin başına Şule ekledi.
Ağabeyi Özer, Said-i Nursi’ nin yakın çevresine girmişti. Bu tanışıklığa sebep olan, Prof.Nevzat Yalçıntaş’ dı (Yalçıntaş, İ.Ü.İktisat Fakültesi’ nde Abdullah Gül’ün de hocasıydı).
Şule Yüksel, Risale toplantılarında rica üzerine ve “Ayıp olmasın” diye taktığı baş örtüsünü, bambaşka bir hale getireceğini o zamanlar tahmin bile etmiyordu herhalde.
Ağabey zoruyla, istemeyerek gittiği toplantılarda, risaleleri çok güzel okuduğu için sürekli ona okutmaya başladılar. Böylece bir gün tesettüre girmeye karar verdi.
Topluma baş örtüsünü sevdirmek için çok uğraştı. Farklı eşarp modelleri tasarladı, dikti.
Aile moderndi. Şule’ nin örtünmesine tepki gösterenleri oldu, hatta bu nedenle kardeşler zamanla görüşmez oldu.
O yolundan dönmedi.
“Başı örtmenin şart olduğu” konulu sert yazıları nedeniyle mahkemelerle ve hatta cezaevi ile tanıştı. İki kez cezaevine girdi.
Neredeyse her gün Türkiye’ nin başka bir yerinde seminerlere katıldı. Ülkeyi karış karış gezdi. Anadolu kadını, modern bir bayanın örtünmesini ilgiyle karşılamıştı.
Audrey Hepburn’ den de etkilenerek bulduğu, hemen hemen bugünün Türbanı ile tüm Anadolu’ yu dolaştı.
Giderek daha radikal, daha kökten dinci bir anlayışa sahip oldu.
1967 yılında Papa’ nın Türkiye’ ye gelmesi konusunda en ağır yazılardan birini kaleme aldı: “Ağlayın, Ey Müslüman Kardeşlerim Ağlayın!”
Ankara’ da İmam Hatip’ lere ve İlahiyat Fakülte’ lerine kız yetiştirme yurdu açılmasını sağladı ve hatta müdürü oldu. Burada yetişen kızlar da “Şulebaş” tipi türban takıyorlardı.
Bunlar arasında Abdullah Dilipak’ ın eşi gibi şimdilerin önemli isimlerinin eşleri de vardı.
Birçok kişinin evliliğinde ara buluculuk yaptı.
Ama kendi evlilikleri hiç umduğu gibi gitmemişti.
İlk eşi, İlahiyat mezunu bir gezgin tiyatrocuydu. Evde hep şiddet vardı. Beş yıl sonra boşandılar.
İkinci eşi, Nakşibendi İsmailağa Cemaati’ nden bir mühendisti.
“Kesinlikle çarşaf giymem, İslamiyet’ ten soğutuyor” diyen Şule kara çarşafa girmişti.
Artık kendisine yazmak da yasaktı!
Yine dayakla geçen bir 11 yıl sonrası tekrar boşandı.
Belki babası gibi hafızasını kaybetmesine ve psikolojik tedavi görmesine neden olan hastalık da, bu kötü zamanların kendisine armağanıydı.
İlk eşinden boşandıktan sonra kurduğu “İdealist Hanımlar Derneği” nin müdavimi gençler arasında Emine Gülbaran da vardı.
Bu arada ilk kitabı Huzur Sokağı en çok satanlara girince meşhur oldu.
Kitap, “Birleşen Yollar” adıyla sinemaya uyarlandı. Türkan Şoray ve İzzet Günay’ ın başrollerini paylaştığı filmi, Yücel Çakmaklı çekmişti. Yücel Çakmaklı 1969’ da Elif Film’ i kurmuş, 1970’ de ise ilk filmi Birleşen Yollar’ ı çekmişti. Film, İslami içerikliydi. Çakmaklı, daha sonra verilen ismiyle “Milli sinema” akımının öncüsü olacaktı.
Türban Yeşilçam’ a girmişti.
İşte türbanın Türk siyasi ve günlük hayatına girişi böyle oldu.
Baş örtüsünün, dinimizin tek kural koyucusu olan kelamı Kuran-ı Kerim’ deki yerini merak edenlerimiz için tavsiyem, şimdiye kadar okumadılarsa lütfen açıp defalarca okumalarıdır.
Lütfen, bize söylenenler yerine, kendi okuduklarımızla değerlendirelim konuları.
Kuran-ı Kerim’ i bol bol okuduğunuzda bir şey fark ediyorsunuz;
Bazı değerler, kavram ve emirler defaten tekrar ediliyor. Bazılarının ise sadece birkaç yerde üzerinde duruluyor.
Mesela birçok ayette; ilim ve bilim yapmak, düşünmek, ders çıkarmak ile ilgili emirleri defalarca okuyabilirsiniz.
Bizim gibi Müslüman toplumlardaki bayanlar için; kuşkusuz olması gerekenler listesinin bir numarası başın örtünmesidir.
Peki bu konuda Kuran-ı Kerim ne diyor? Hülasa, Allah-ü Teala (c.c.) ne diyor?
Baş örtüsü ile ilgili tek bir ayet var:
“Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler.” (Nur, 31. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ ın mealinden)
Yukarıda da belirttiğim gibi...
Lütfen, bizler için bizatihi yaradan tarafından söylenen “Kelam” ı okuyalım. Okuyalım ki, “aracılara” ihtiyaç duymayalım.
Sürç-ü lisan ettiysek affola...
Abdül Canbaz
Meraklısına NOT:
Yukarıda kısa geçtik:
İdealist Hanımlar Derneği’ ne gelen genç kızlar arasındaki Emine Gülbaran’ ın, müstakbel eşiyle tanışmasını da Şule Yüksel hanım sağlayacaktı.
Emine Gülbaran, 4 Temmuz 1978 tarihinde Türkiye’ nin yirmi yedinci başbakanı olacak olan Recep Tayyip Erdoğan ile evlendi.