Dergah!
Dergah!
İçeriği Görüntüle
“Karizmatik, sokaktaki sıradan insanın izlerini taşıyan, ülke genelinde yüzlerce üyenin simaları ve meslekleri ile hakkında inanılmaz hafızaya sahip olan Erdoğan’ ın pragmatik (pratiğe yönelik düşünen, faydacı) yanı oldukça güçlü. Bu pragmatizm, geçmişteki radikal İslamcı çevresinden uzaklaşmasına neden oldu. Bu bize, kendisinin bir zamanlar dini lideri olan Kemal hoca (herhalde Kemal Hud kastediliyor) tarafından üzüntüyle anlatılmıştır.  Erdoğan, aynı pragmatizm nedeniyle politik ajandasında bulunan türban vs. konularının peşine düşmekten kaçınmaktadır.” 20 Ocak 2004... “Erdoğan’ ın güce duyduğu açlık; parti içinde, sert bir otoriter yönetim uygulaması ve diğer herkese karşı duyduğu derin güvensizlik olarak kendini göstermektedir. Erdoğan ve Emine Hanım’ a yakın bir eski danışman, “Tayyip bey Allah’ a inanır, ama güvenmez” demiştir. Etrafını dalkavuk danışmanlarla çevreleyen Erdoğan, dış dünyadan yalıtıldığı için sağlıklı bilgi alamıyor.” 30 Aralık 2004... “Erdoğan sağlıksız istihbaratlara ve basında yer alan yanlış haberlere itibar etmektedir. Dar dünya görüşü ve cemaat geçmişinden gelen temkinli yaklaşım alışkanlığı nedeniyle halkla ilişkiler sorumluluklarını yerine getiremiyor.” 30 Aralık 2004... “Temas içinde olduğumuz birçok kişiye göre; Erdoğan az okuyor ve genelde İslami yayın organlarını takip ediyor. Dışişlerinden gelen analizleri değerlendirmeyi reddediyor. Erdoğan hiçbir zaman dünyaya gerçekçi bir anlayışlar bakmadı ancak Erbakan’ ın yönetimindeki Saadet Partisi tarafından İslami kesimden dışlanacağı korkusu, onun için dönüm noktası oldu. Erdoğan karizmasına, içgüdülerine, internette yayınlanan komplo teorilerine ve Neo-Osmanlıcı fantezilerde kendilerini kaybeden danışmanlarının verdiği süzülmüş bilgilere güveniyor. Örneğin İslamcı dış politika danışmanı ve Gül’ ün yakın adamı Ahmet Davutoğlu gibi.” 30 Aralık 2004... “Başbakanlıktan üst düzey bir yetkiliye göre; iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi lideri Recep Tayyip Erdoğan, etrafındaki kişilerin iyiliğini samimiyetle isteyen, işkolik ve mükemmeliyetçi bir siyasetçi. Bu kişi patronunu ne kadar demokrat biri gibi lanse etse de, anlattıklarına bakılacak olursa Erdoğan, etrafını sıkı otokratik bir anlayışla yönetiyor.” 26 Temmuz 2007... Yukarıdaki satırların sahibi ben değilim. Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçiliği ve Konsolosluk çalışanları (iddiaya göre bazılarını bizzat dönemin Büyükelçisi kaleme almış) tarafından ABD’ ye gönderildiği iddia edilen kriptolu belgeler... Yani nam-ı diğer WikiLeaks belgeleri. Türkiye’ de bir köşe yazarının kaleme alması durumunda ciddi yaptırımlar uygulanabilecek iddialarla dolu satırlar. Belirtmeliyim ki; en masumlarını yazdım. Başbakanın şahsiyet analizleri. Ne iddialar yok ki WikiLeaks’ de... Başbakanın İsviçre’ deki hesaplarından, Zapsu’ nun (Hafızanızı tazeleyin; bir zamanlar Başbakan’ ın en yakınındaki danışmanıydı. Başbakanın aklındakileri onun ağzından duyardık, nedense sonradan ismini duymaz olduk?!) Tüpraş ihalesinin nasıl yapıldığı itirafından, Abdullah Gül’ ün Feytullah Gülen ile olan ilişkilerine. ABD’ nin Gül’ e olan desteğinden, Erdoğan-Gül savaşlarına. Abdülkadir Aksu ve oğlu Murat Aksu’ nun “iş” ilişkilerinden, diğer tüm bakanlara ait özel bilgilere. Unakıtan’ ın oğlunun muhteşem öngörüler ile yaptığı ithalatlardan, Beşir Atalay’ a ait olduğu pek de bilinmeyen ve yaptığı anketlerle AKP’ nin iktidara gelmesinde payı olduğu söylenen araştırma şirketi ANAR’ a. The Cemaat’ in iktidar üzerindeki etkilerinden, Türk Silahlı Kuvvetleri’ ndeki ABD-NATO yanlısı “Atlantikçiler” ile “Milliyetçi” lerin çekişmelerine (Bilin bakalım, Özkök Paşa’ nın hangi gruptan olduğu iddia ediliyor?). Özkök Paşa’ nın ABS Genelkurmay Başkanına yazdığı üç mektuptan, İlker Başbuğ Paşa dönemindeki tutuklamalara, neler var neler... Belgelerden Ergenekon ve Balyoz davaları da nasibini almıştı: ABS elçisi Jeffrey, Balyoz davası için “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” demiş. Ancak şunu da eklemişti: “ABD’ de savcılar bir generali sorgulayacağında, onu ziyaret eder. İddiaları ve haklarını belirtir. Tutuklama kararı ise ancak ciddi kanıtlar elde edilmesi ve mahkemenin kabul etmesi kuvvetle ihtimal bir iddianamenin hazırlanması ile gerçekleşebilir. Burada ise durum farklı; bilgi sahibi olduğu düşünülen isimler bile, elinde otomatik silahlar olan polisler tarafından hemen tutuklanıyor!” Ergenekon ile ilgili ise; birinci iddianamenin çıkmasının hemen ardından 15 Temmuz 2008’ de  dönemin Büyükelçisi Ross Wilson şunu göndermiş kendi ülkesinin Dışişlerine; “2500 sayfalık bu iddianame dava ile ilgili çok az şey aydınlattı fakat, iktidara karşı eylem planları olan üst düzey komutan ve şahsiyetlerin tutuklanması ve TSK’ nın buna sessiz kalması, bundan sonraki olası darbe girişimcilerini caydıracaktır.”   Daha bir sürü iddia, bilgi, belge...   Şöyle bir düşününce, son 10 yılımızda ne kadar çok şey değişti, değil mi? Çok hızlı ve yoğun yaşadık. Bir yere doğru sürükleniyor Türkiye. Sürükleniyoruz da nereye? Lütfen bu sorunun cevabını veriniz içinizden. Ve cevabınız “daha güzel günlere” minvalinde ise, Size sorumuz olmaz bundan gayrı, tavsiyemiz olur: Rahmetli Adile Naşit’ in eski programlarını da izleyin ara sıra, Daha rahat dalarsınız uykuya...       Sürç-ü lisan ettiysek affola... Abdül Canbaz   Meraklısına NOT: 28 Kasım 2010 tarihinde yayınlanmaya başladı; ABD Dışişleri Bakanlığı’ na ait belgeler, WikiLeaks tarafından. Yayımlanan 251 bin 287 yazışma içerisinde bilin bakalım en çok konu edilenler arasında kaçıncı sıradaydık? Ee tabi, diyeceksiniz ki ‘bizim medyamızda çok önem verilmediğine göre’ aşağılarda bir yerdeyizdir. Yok! Bizim medyamızda yer verilmeme nedeni o değil, Medyamızın, medya olmamasından. Çünkü Ankara, belgelerde sözü edilenler arasında “ikinci” sırada idi!