Türban
Türban
İçeriği Görüntüle
Bugün başka kavramlarla yerleri doldurulmaya çalışılıyor. Tarihte de hep oldu. Vatan, millet... Filhakika, bu kelimeleri Türkçe’ mize kazandıran insan kadar yüce ruhlu olmaları lazım, bu kavramları silebilmeleri için. Ve fakat diğer yandan; Aşağıdaki satırları okumaya başlayıp, daha ilk satırda kimden bahsedildiğini anlayacak kişi sayısını bir düşünürsek, 50 yıl öncesi ile bugünün arasında maalesef biber gazını aratmaz, göz yaşartıcı bir tablo var!   Vatan... Millet... 1840 yılı Aralık ayının 21’ inde Tekirdağ’ da dünyaya gelen, dev yürekli bir insandır bu kelimeleri Türk Milleti’ ne armağan eden. 8 yaşında annesini kaybedince, dedesinin yanında büyüdü yetişti. Dedesi, vali yardımcısı idi. O devirde, mutasarrıf muavini yani. Çocukluğu ve gençliğinin ilk yılları Afyon, Kars ve Sofya’ da geçti. 17 yaşından bu beridir şiir yazan dev yürek, 23 yaşına geldiğinde, artık tercüme de yapıyordu. Şinasi’ den etkilenerek kullandığı “millet, millet meclisi, vatan, hak, hürriyet” gibi kavramları, yaygınlaştıracak okunurluğa ulaşmıştı. Yıl 1865. Şinasi, Tasvir-i Efkar’ ı (Fikirlerin Tasviri Gazetesi) kendisine bırakacak ve yurt dışına yerleşecekti. Aynı zamanlarda gizli olarak, Yeni Osmanlı Cemiyeti (İttifak-ı Hakimiyet) kuruluyordu. Amacı, anayasa hazırlanması ve parlamenter bir sistem kurulmasıydı. Yıl 1860’ lar... Anayasa hazırlansın diye gizli cemiyet kuruluyor... İlk anayasa olarak kabul edilen Marna Carta’ nın İngiliz kralına imzalatılmasının üzerinden yaklaşık 650 yıl geçmiş! Ondan sonra “Dünyayı niye onlar yönetiyor” diye soruyoruz safiyane. Ah Magna Carta ah! Olsun, bizde de “İleri Demokrasi” var.   Neyse biz konumuza dönelim...   Bilmiyordu ki; 1867 yılı, rahat yaşadığı yılların sonu idi. 21 yıl sürecek; hapislerle, sürgünlerle ve vatan hasreti ile dolu bir hayat başlıyordu. 1867’ de olduğu gibi her daim popüler olan, “Şark Meselesi” üzerine yazdığı bir makale gazetesini kapattırdı. Hükümet tarafından zorla tayin edildiği Erzurum yerine, Paris’ e kaçtı. Sultan Abdülaziz Paris’ e gelince, Genç Osmanlılar da ülkeyi terke davet edildi, Fransız hükümeti tarafından. Londra’ da Hürriyet gazetesini çıkardı. O da kapattırıldı. 1870’ de yurda döndü. 1872’ de yazdığı bir makale yüzünden o zamanki gazetesi yine yapandı. Tiyatroya yöneldi. Hala tanımadınız mı? Devam edelim... “Vatan Yahut Silistre” yi yazdı (ki baskılar nedeniyle önce Silistre olarak oynandı ve yayınlandı). 1873’ de İstanbul’ da sergilenen oyun halkı coşturunca, arkadaşları ile yargısız sürgün edildi, Kıbrıs’ a. Gönderildiği yer Mağusa (Magosa)’ idi. Sürgün, sadece 38 ay sürdü! Koşullar berbattı! Bir çok kez sıtmaya yakalandı. Kahraman gibi karşılandığı İstanbul’ a döndüğünde, akıl sağlığı nedeniyle tahttan indirilen V. Murat’ ın yerine II. Abdülhamit geçmişti. Anayasa hazırlanması için kurulan komisyona üye tayin edildi. Zannedersiniz dertler bitti. Sultan aleyhine yazdığı ve mecliste okuduğu bir beyit nedeniyle, 6 ay hapis yattı. Beraat edince Girit’ e gönderildi, cebren. Ama Midilli’ ye çevrildi kendi isteği ile bu mecburiyet. Bu adada 5 yıl kaldı. Türk ilkokulu açtı, 20 tane. Türk’ lerin hayat seviyesini yükseltti. Burada yaptıkları nedeniyle Nişan-i Osmaniye madalyası bile verdiler. Madalya veren elleri dert görmesin. Daha sonra Rodos’ a ve Sakız adasına gitti, buralarda da mutasarrıflık görevlerinde bulundu. Yıl 1888, 2 Aralık günü. Çok sevdiği ve yine uğruna görmekten bile mahrum kaldığı vatanında değil, Sakız adasında yaşamını yitirdi, 48 yaşında. 48 yıla sığmış ömür ve bırakılan onca eser, dahası onca fikir.   Sürgün edilmesine yol açan ünlü piyesi, Vatan Yahut Silistre’ nin dördüncü ve son perdesi nasıl bitiyordu biliyor musunuz?   ...Albay Sıdkı bey, Silistre kalesinde gönüllülerden oluşan erata konuşur: “Arslanlarım! Doksan gündür çekmediğiniz belâ, görmediğiniz cefâ kalmadı. Osmanlıların namusunu göklere çıkardınız. Vatan sizden hoşnuttur. Vatanımızın faydasını koruduk, yine de koruruz. Her zaman koruruz. Biz her zaman bu yolda ölmeye hazırız. Yaşasın vatan! Yaşasın Osmanlılar!”   Askerler de hep birlikte: “Yaşasın vatan! Yaşasın Osmanlılar!” diye coşkuyla bağırır. Ve perde kapanır.   Evet, Namık Kemal’dir dev yüreğimiz...   Ve vatan şairimiz Namık Kemal, işte böyle biten bir piyes nedeniyle sürgün edilir.   Bu ülkede vatan diyenleri, millet diyenleri sevmeyen bir güruh hep oldu, olacak. “Bu işlerde, Batının parmağı var” diyenler, kendisini boşuna aldatmasın. Çanak tutan, bu zihniyeti besleyen hep oldu bu topraklarda.   Sürç-i lisan ettiysek affola... Abdül Canbaz     Meraklısına NOT: “Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, duygularımın babası Namık Kemal, fikirlerimin babası ise Ziya Gökalp’ tir.” M.Kemal ATATÜRK