Hafızamızı tazeleyelim.
Tuncay Güney’ in ani gelişen “itirafları” ile adını duyduğumuz; telefon görüşmelerini içeren tapelere, çok gizli kriptolara, gizlemeye pek gerek duyulmayan ve hızla ulaşılabilen kanıtlara ve hepsinin ötesinde; adeta insanüstü öngörülere dayandırılarak Ocak 2008’ de yapılan bir dizi operasyonla başladı, “Ergenekon” adı verilen iddianameyi konu alan mahkeme süreci.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi ise; 5 Ağustos 2013 tarihinde verdiği kararla, bu isimde bir terör örgütünün var olduğunu tescilledi, hukuken.
Tabii Yargıtay ve daha ileri hukuki süreç devam edecek kuşkusuz.
Ergenekon davasının nasıl başladığını, nasıl geliştiğini bir dizi yazıyla bu satırlara taşıyacağız önümüzdeki haftalarda ve fakat şimdiki konumuz farklı.
Ergenekon Destanı...
Neden bu isim?
Bu ülkedeki ve dünyadaki Türkler için çok önemli olan bu isim, Cumhuriyet tarihimizin en çok soru işareti taşıyan davalarından birine neden ve nasıl başlık olur?
Çok eski eserlerde Ergenekon’ un, Altay sıra dağlarındaki (Kazakistan, Rusya, Moğolistan ve Çin arasında) Beluça dağında (Rusya’ da, Altay dağlarının en yüksek tepesi) vuku bulduğu söylenmektedir.
Efsane olmuş tüm diğer destanlar gibi; önce sözlü olarak dilden dile aktarılan Ergenekon, sonraları yazılı hale gelmiş.
Destanın iki kısımdan oluştuğu söylenebilir;
Bir bozkurdun koruma ve himayesi sayesinde Türk soyunun devamlılığının gerçekleştiği ilk kısım (Bozkurt Destanı),
Türklerin geçit vermeyen dağlarla çevrili bir vadiye yerleşmelerini ve daha sonra buradan çıkmalarını içeren ikinci kısım (Ergenekon Destanı).
Bu iki destan, sonraları Ergenekon adı altında birleştirilmiş gözüküyor.
Daha eskisini bilmiyoruz ama M.S. V ve VI. yüzyıllardaki Çin kaynakları; bir savaş sonrası kavminin tek kalan erkek çocuğunun bir bozkurt tarafından bulunduğunu, büyütüldüğünü ve ölümden kurtularak soyunu devam ettirdiğini anlatır. Böylece Göktürk’ lerin soyu devam etmiş olur.
Destan özetle şöyle:
Kendilerine karşı birleşen düşmanları ile savaşa girdiklerinde; Türklerin başında İl Kağan vardı. Savaş sonrasında birçok oğlundan sadece Kayı (Kayan) adlı oğlu ile yeğenlerinden Tokuz Oğuz (Dokuz Oğuz) sağ kalmıştı. Esir alınan Kayı ve Tokuz Oğuz eşlerini de alarak kaçmayı başardılar.
Ve fakat her tarafları düşmanla dolu olduğu için, görebildikleri en yüksek dağa doğru kaçmaya başladılar. Atların bile güçlükle yürüdüğü uzun bir yolculuk sonrası, tek çıkışın geldikleri yol olduğu, tepelerle çevrili bir yere geldiler. Gerek akarsuları gerekse bitki örtüsü ile son derece verimli olan bu vadiye, Ergenekon dediler.
Yıllar geçti...
Kayı’ nın daha çok olmak üzere, her ikisinin de birçok çocuğu oldu. Kıyı’ dan olanlara Kayat, Tokuz Oğuz’ dan olanlara ise Tokuzlar ve Türülken dediler.
Dört yüzyıl boyunca tekrar güçlü ve kalabalık bir kavim oldular.
Ergenekon’ a sığmaz olunca, çare bulmak için topladıkları Kurultayda şu kararı aldılar:
“Ergenekon’ dan bir çıkış bulunacak. Dışarıda kim bize dostluk ederse dostumuz, kim düşmanlık ederse düşmanımız kabul edilecek.”
Çıkış yolunu bulamayınca; bir demircinin verdiği akla uyup dağda buldukları demir madenini eritmeyi ve sonunda da bir yol açmayı başardılar.
Sonrasında...
Nereden peydah olduğu bilinmeyen, gök yeleli bir bozkurt çıka geldi. Ve Türk’ ün önünde durdu. O an anladılar ki; yolu bu bozkurt gösterecekti. O önde, Türkler arkada Ergenekon’ dan çıkıldı.
Bu çıkış zamanında, Türklerin önderi Börteçine (Bozkurt) Kağandı.
Bozkurt’ un önderliğinde Ergenekon’ dan çıktıkları o yılı, o günü hiç unutmadı Türkler.
Her yıl o günü, 21 Mart’ ı törenlerle kutladılar.
21 Mart’ ta, demir eritilir.
Türk kağanı demiri kıskaçla tutup örse koyar ve dövmeye başlar. Sonrasında diğer beyleri de aynısını yapar.
Evet
İster destan deyin, ister efsane...
Ergenekon Türklere aittir.
Bize ait olan birçok destandan biridir. Ve fakat en önemlisidir.
İşte beğenmediğimiz Batı ile olan temel farklarımızdan biri..!
Onlar ülkelerinin 300-500 yıllık tarihleri sırasında, birbirleri ile yaptıkları savaşları göklere çıkarırlar,
Biz ise gökler kadar eski ve köklü olan tarihimizin en yüce efsanelerini yerin dibine sokarız, sulandırıp, yıpratmaya çalışırız.
“Türk milleti” demekten imtina eder bir hale geliriz.
...
Ramazan bayramınız mübarek olsun.
Sürç-ü lisan ettiysek affola...
Abdül Canbaz
Meraklısına NOT:
“Ergenekon davası Temmuz 2008’ de başladı. Ağustos 2009’ da Danıştay saldırı davası ile resmen birleştirildi. Danıştaya ne zaman saldırı yapılmıştı?
Tabii yine gitti sizin hafızanız... 17 Mayıs 2006’ da.
Ee noolcak yani? diyorsunuz değil mi?
Olacağı şu:
Bu iki davanın birleştirilmesiyle;
O zamana kadar aktif olarak fiili silahlı bir saldırı gerçekleştirmemiş olan Ergenekon örgütü, oldu mu size Ergenekon terör örgütü...