Horozköy; sulu sokakta ki bağımız daha doğrusu Altın Çukuru Mevkii’ndeydi, Horozköy’e yakın alt tarafta, biraz yürüyünce dar araba yoluna paralel, Horozköy’e oradan Muradiye’ye giden yola ulaşılırdı. Demiryoluna paralel sebze bahçeleri vardı. domates patlıcan almaya oraya giderdim. Çocuktum ama ovalar bağlar konu komşu dolu olduğu için endişe edilecek bir durum yok diyerek beni gönderirdi annem, zaten benden başka da kimse yoktu bağda. Abilerim babamla beraber Manisa’ya sabah gider akşam üstü gelirlerdi.
Bahçe kenarında kanalda akan bahçeyi sebzeleri sulayan su tertemiz berrak çakıl taşları sayılıyor renkli renkli, tavuklar damın etrafında dolanıyor, ağaca bağlı köpek beni görünce oyun için zincirini asılıyor koşup koşup zincirin payı bitince dönüyor tekrar koşuyordu. Seslendiğimde yaşlı teyze başında yaşmağı ayağında koca donu ile damın direğine tutunarak güneşten elini gözlerine siper yapıp kim bu diye bakmaya çalıştı. “Patlıcan ile domates almaya geldim.” Topla oğlum topla bu yankiler dün toplandı bu taraftan topla der, sepete doldurur, el terazisinde beraber tartardık. Çocuk aklımla para hesabı bilmezdim ama şimdinin parasıyla üç kuruş verir geldiğim yoldan dönerdim.
Altın çukuru; bağlık, bağ olmayan çok az yer ekin tarlası olan, zeytin ağaçları, badem, çitlembik, incir ağaçları çoktu. Yol kenarı, bağ sınırları, bu ağaçlar ile doluydu. Kuş seslerinden Altın Çukuru cıvıl cıvıl kuş sesleri ile çınlardı. Ne kadar çoktular ve ne kadar çeşitliymişler şimdi kumru ve kargadan başka kuş görmeyince anlıyorum çeşitliliği.
Önce bağlar bozuldu, ağaçlar kesildi, kuşların sesleri de. Kırmızı renkli kutular tuğlalar, tek dingilli kamyonlar, kum çakıl tepeleri, üzerlerinde torba içinde çimentolar geldi giden yeşilliklerin yerine. Ağaçların yerine evler dikildi, kuşlar gitti, sesleri de. İmarsız mimari ve zamanımıza kadar da imara bağlanmış mimari geldi. Bir tek ağaç yeşil kalmayıncaya kadar.
Horozköy uzun zamandır içinden geçmemiştim. Demiryolu istasyonu duruyor çocukluğumun domates bahçelerinin komşusu hala burada boş, kimseler yok trene binen trenden inen ama bekliyor mahzun. Eski evler yıkılmış, arsalar, belli ki yeni apartmanlar yapılacak bekliyor. Yeni yapılan, inşaat halinde olanları da gördüm, saydım. Beş kat.
Horozköy’e beş kat yakışır! dedim. Onca sene ne çekti tek katlı kerpiç evlerden hele biraz daha eskilere gidince Rum evlerinden. Hakkıdır niye yedi, dokuz değil de beş kat dedim kendi kendime. Bu yükseklik nereden aklımıza geliyor ki. İki var, üç var, dört var. Müteahhit payı tayin ediyor, beş kata bir, bir buçuk, iki. Oran bu onun için beş kat. Gelecek için? Önemli değil bugün önemli. Benden sonra tufan.
Çocukluğumuzda tufan da yememiştik, turfanda da. Babalarımız tufan yemeye müsaade etmedikleri gibi turfanda hormonlu domates patlıcan yememize de müsaade etmemişlerdi.
Editör: TE Bilisim