Alaşehir’in Yıldırım Bayezit tarafından 1390 yılında alınmasının ardından, bir medrese ve bir hamamdan oluşan külliyenin parçası olarak inşa edilen Yıldırım Beyazıt Camii, kentin bilinen ilk camisi olarak öne çıkıyor. Günümüzde caminin medrese ve hamam bölümleri tamamen yok olmuş durumda.
Selçuklu ve erken Osmanlı izleri taşıyor
Selçuklu ve Erken Osmanlı dönemlerinde sıkça rastlanan mimari kurgusuyla dikkat çeken cami, Yıldırım Beyazıt döneminde inşa edilmiş olmasına rağmen özgün yapısıyla günümüze ulaşamıyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivlerinde yer alan fotoğraflar, caminin doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı olarak, sıralı moloz taştan inşa edildiğini gösteriyor.

Mimari detaylar arşivlerde yaşıyor
Arşiv kayıtlarına göre caminin duvarları sıvalı, pencereleri sivri kemerli ve minaresi tuğladan yapılmıştı. Minarenin şerefe altı bölümünde tuğla mukarnas dizileri yer alıyordu. Ayrıca caminin 1950 yılında onarım gördüğü bilgisi de belgelerde bulunuyor.
Yangın sonrası bugünkü halini aldı
Caminin yalnızca kuzeybatı köşesinde yer alan minare kaidesi orijinal yapısını koruyor. Alaşehir’in işgali sırasında yakıldığı belirtilen cami, bu olayın ardından bugünkü görünümüne kavuştu. Günümüzde yapı, oldukça sade bir ahşap tavanla örtülü durumda.
Kubbe tartışması
Bazı araştırmacılar, caminin ilk tasarımında kubbeli olarak planlandığını, ancak Ankara Savaşı nedeniyle üst örtüsünün tamamlanamadığını ifade ediyor. Bu yönüyle Yıldırım Beyazıt Camii, yalnızca bir ibadet mekânı değil, aynı zamanda yarım kalmış bir mimari hikâyenin simgesi olarak değerlendiriliyor.




