DOLMABAHÇE CAMİSİ...
Talebeliğimde 1970’li yıllar Nişantaşı Valide Çeşme’de talebe evimiz. Olayların patladığı zamanlar bir gün eğitim, bir ay taş sopa tatbikatı. Manisa’ya dönsen ya açılırsa, dönmesen cepten ye iç. Ö...
Talebeliğimde 1970’li yıllar Nişantaşı Valide Çeşme’de talebe evimiz. Olayların patladığı zamanlar bir gün eğitim, bir ay taş sopa tatbikatı. Manisa’ya dönsen ya açılırsa, dönmesen cepten ye iç. Öğretimin pratik,eğitimin teorik günleri. 1965-70 arası İstanbul’un şimdiye göre nostalji halinin son demleri. Fotoğraflara bakıyorum da ne günlermiş demeden edemiyorum. O devirde talebelik garibanlık İstanbul da öyle. 55-56 model Chevrolet, 7 kişilik yuvarlak çamurluklu Fordlar, Taksim’in taksim olduğu Ford taksi değnekçilerinin beş dakkada Beştaş, Eminönüeminönü diye çığırdığı meydandan (şimdi kupkuru bir alan oldu, başıboş gezen insanlar; bir araya geldiklerinde gezi Parkı dağıldıklarında biber gazı meydanı oldu). Boynuzlu troleybüsler ile Fatih’de hukukta okuyan arkadaşlarımı ziyarete gittiğim de dönerken yürüyerek (şimdi çivisi mi çıktı her gün yeni yeni projeler çiziliyor) Beyazıt Meydanı'ndan, mimarlık dergilerini taramak için sahaflara, kapalı çarşıya biraz daha uzayınca Mısır Çarşısı, Galata Köprüsü’nden Karaköy’de ki Kalem Kırtasiye’ye mutlaka uğrar Crand’ache kalemlerine bakar param varsa koleksiyonu tamamlamaya çalışırdım.
Yürüyerek Dolmabahçe'ye gidiyorum, o zamanın sloganıydı “sokaklar yürümekle aşınmaz” o anlamda yürümezdim tabii, 25 krş otobüs parasını kar sayardım. Kabataş İskelesi’nden sonra Dolmabahçe Meydanı’nda mola verirdim.
Dolmabahçe Meydan’ı otopark olarak kullanılırdı. Kabataş set üstünün altında İnönü stadına yakın gazhane yokuşunun başlangıcında motosikletliler takımının sık sık toplandığı bizim de gençlik hevesimiz olan motorcuları model model motorları tarihi niteliği olan kafede onları seyrederken dinlenir bazı Cuma günleri Dolmabahçe Camisi’ne Cuma Namazına gittiğimde namaz vaktini burada beklerdim.
Dolmabahçe Camisi: Gümüşsuyu, Taksim, Beyoğlu, Harbiye gibi iş merkezlerine yakın olduğu için Cuma namazında caminin cemaati çok kalabalık olurdu. Asıl kalabalık olmasının sebebi, caminin boğaza karşı olması, iş merkezlerine yakın olması değil hocanın Cuma hutbesiydi. Cuma hutbesinde hocanın kağıttan okumayıp irticalen anlattıklarıydı. Güncel konulara değinir insanî ilişkilerde ki davranış ve düzeni islâmî açıdan anlatmasıydı.
Kağıttan okumayı merkezi yayın olarak adlandırılıyorduk o zamanlar. Cuma günleri hocalarımızın ellerinde bazen A4 kağıdı büyüklüğünde bazılarında dörtte bir büyüklüğünde kağıtlar gırgırgır okunurdu. Bu okunanlar bir kaçının haricinde tüm camilerimizde aynıydı. Sene 1969, 45-50 sene geçmiş zamanımıza kadar.
19 yaşında delikanlı fakülteyi bitirdi, mimar oldu hem de 41 yıldan beri mimarlık yapıyor, iki çocuk dört torun sahibi. Bir çok yakını arkadaşı bu dünyadan göçtü gitti. Manisa 45.000 nüfustan 400.000 nüfusa ulaştı. İstanbul 1.5 milyondan 15 milyon oldu. Anlattığım 70’li yıllarda ki delikanlı Manisa’da ki ailesiyle konuşmak için postaneden telefonu sabahtan yazdırınca öğleden sonra konuşabiliyordu.
O delikanlı 65 yaşında cebinde 25 yıldan beri cep telefonu var şimdi internetten torunları ile görüntülü konuşuyor. Aydınger kağıdına graphos kalemi ve Te cetveli ile çizdiği projelerini bilgisayarda bilgisayar programı Autocad kullanarak çiziyor. Kısacası; yani hem dünya hem ülkemiz nereden nereye geldi. Onlar gelmedi insanlar yaşayarak, zamana uyarak getirdi. Milenyum Çağı diyorlar. Dünya değişti. Hocaların elinden şu kağıt düşmedi. Kağıt aynı A4. Okunanlar aynı, hutbeler aynı. müslümanlığın ilk yıllarına ait hikayeler bile aynı...
Anlatıyor Hüseyin Hoca, başlıklar:
-Bize neler oluyor ki?
-Eleştirirken genelleme yapmayalım.
-Kişiyi değil yanlışı düzeltelim.
-Eğitim mi eğilmek mi?
-Çocuğun bir yanlışını görüp bu çocuktan adam olmaz demenin yanlışlığını anlatıyor.
-O kadar iyi hallerini söyledikten sonra "ama" dememeyi anlatıyor.
Anlatıyor da anlatıyor, o anlattıkça her Cuma 1969 Dolmabahçe Camisi gibi 2015 mescidi dolup taşıyor.
Beşeri, içtimai hayata, edep ve davranışlara dair anlatılacak o kadar çok konu var ki, anlatıyor da anlatıyor. A4’lere sığmaz.
Değişen Türkiye'de değişmeyen; Cuma'da ki hutbeler, hutbelerde ki hikayeler, merkezi yayından A4'kiler...
Bunlar da ilginizi çekebilir