“KADINLAR KENDİNİ NASIL DAHA GÜVENDE HİSSEDER?”
Birçok şiddete uğrayan kadınların kimisi korktuğu kimisi ise bilgilerinin kesin bir şekilde gizli tutulup tutulmadığından emin olamadığı için şikayetçi olamıyor. Avukat Ayşen Hanıma, uzaklaştırma kararını ihlal eden bir şahsın ardından kadınların nasıl kendilerini güvende hissedebileceğini ve kanun gereği kadınlara nasıl daha güvenli bir ortam sağlanabileceğini sorduk. Ayşen Hanım sorularımıza;
“Yine gerekli bulunması hâlinde, tedbir kararı ile birlikte talep üzerine veya resen, korunan kişi ve diğer aile bireylerinin kimlik bilgileri veya kimliğini ortaya çıkarabilecek bilgileri ve adresleri ile korumanın etkinliği bakımından önem taşıyan diğer bilgileri, tüm resmi kayıtlarda gizli tutulmak zorundadır. Yapılacak tebligatlara ilişkin ayrı bir adres tespit edilmesi gerekmektedir. Bu bilgileri hukuka aykırı olarak başkasına veren, ifşa eden veya açıklayan kişi hakkında 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ilgili hükümleri uygulanacaktır. Talep hâlinde ilgililere kişisel eşya ve belgelerinin kolluk marifetiyle teslimi sağlanacaktır.
Ancak uygulamada somut bir uyuşmazlıkta, İzmir 2. Aile Mahkemesi’nden talep edilen adres gizliliği istemi, açıkça hukuksuz şekilde reddedilmiş ve devamı aylarda şüpheli şahıs, yine aynı kişileri rahatsız etmek için aralarında soruşturma/dava dosyalarının bulunduğu ve karşılıklı olarak tarafı oldukları dosyadan, karşı taraf mağdurların adres bilgilerini alarak, gizlice mağdurların yeni adreslerine ve apartmanlarına girmiş ve rahatsızlık eylemlerine devam etmiştir. Taraflar arasında halen devam eden koruma kararları uyarınca tedbirler ve İzmir 48. Aile Mahkemesi’nde görülen ısrarlı takipten ötürü kamu davası vardır. Burada mahkemelerce yeterli ve sağlıklı tedbirlerin alınmadığı ve kararların infazları ile icrasında, hatta tebliğ aşamalarında dahi çok büyük sıkıntıların olduğu görülmektedir” şeklinde cevap verdi.
“YASAL DÜZENLEMELER YANLIŞ UYGULANIYOR”
Ayşen Hanım, 6284 sayılı kanunun kadınları aslında koruduğunu ama uygulamada ve yasal düzenlemelerin yanlış uygulandığını ifade etti. Şiddet uygulayan şahısların kolluk kuvvetlerini geçiştirmek için birçok farklı yönlerini olduğuna da değinen Ayşen Hanım;
“Ancak belirtildiği üzere, uygulamada aksaklıkların olduğu ve çoğu yasal düzenlemenin yanlış şekilde uygulana geldiği görülmektedir. Koruma kararının tebliğinin, doğrudan mağdurun telefonla kolluğa çağrılması suretiyle kollukta yapılmak istendiği, aleyhinde tedbir kararı verilen kimsenin de tebliğ tebellüğ belgesine imza atması için kolluğa çağrıldığı, birçok halde aleyhe tedbir kararı verilenin, imza atmadan ve koruma kararını tebliğ almadan evvel mağduru yeniden rahatsız ettiği, bu sebeple kolluğa gitmeyi geciktirdiği; lehine koruma kararı verilene, tebliğ öncesi süreçte hakaret ettiği, mağduru tehdit ve/veya darp ettiği, nihayetinde de tebliğ tebellüğ belgesini henüz imzalamadığı için aile mahkemelerince şahsa ceza verilmediği görülebilmektedir. Oysa yasal düzenlemeden de anlaşıldığı üzere; tedbir kararının ilgililere tefhim veya tebliğ edilmemesi, kararın uygulanmasına engel teşkil etmemektedir. Ancak ne yazık ki mahkemelerce ihlalden ötürü ceza verilmesi yönünde değerlendirme yapılırken, öncelikle kararın aleyhinde tedbir olunana tebliğ edilip edilmediği aranmakta ve kararın tebliğ edilmemiş olması halinde ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmektedir. Yine kolluk tarafından, aleyhinde tedbir kararı verilen şahsın adresine gidilmeksizin yalnızca telefonla aranarak veya şahsa haber gönderilerek kolluğa çağrılması halinde, şahsın koruma kararını tebliğ almamak veya tebliği geciktirmek için kolluğu oyaladığı ve kolluk tarafından da birçok halde bu gecikmenin üzerine düşülmediği ve özellikle bir ay gibi kısa süreli koruma kararlarında, sürenin çoğunun tebliğ edilmeden geçirildiği, kararın anlam ve önemini yitirdiği ve koruma kararlarının, mağduru koruyamadığı görülmektedir. Kanunda tebliğin, ceza verilmesinin bir şartı olarak aranması söz konusu olsaydı, elbette “tedbir kararının ilgililere tefhim veya tebliğ edilmemesinin, kararın uygulanmasına engel teşkil etmeyeceği” yönünde bir hüküm, kanunda olmazdı. Bu sebeple kanunların uygulayıcılar tarafından yanlış uygulanması ve yasal düzenlemelerin her uygulayıcı ile her hukukçu tarafından farklı şekilde yorumlanması, hukuka aykırılık teşkil etmektedir. Kanunun lafzı son derece açıkken, kanun hükmüne her hakimin farklı anlam atfetmesi, kabul edilemez niteliktedir. Bu halde farklı mahkemelerce farklı yorumlamaların yapıldığı görülmektedir. Bu durum da adaletten beklentimizi karşılamamakta ve büyük mağduriyetlere neden olmaktadır” ifadelerine yer verdi.
“ŞİDDET, TACİZ, RAHATSIZLIK VERME VE ISRARLI TAKİP VAKALARI ÖNEMSENMİYOR”
Ayşen Hanım, kadına şiddet vakalarını temeline inildiğinde fail ve maktül arasında eskiye dayanan daha önceden yaşanmış husumet, dava dosyası ve çok sayıda şikayetin bulunduğunu ama ülke genelinde bu tür vakaların pek önemsendiğini ifade ederek;
“Sonuç itibariyle; 6284 sayılı yasanın uygulama alanı bakımından şiddetin aile içi olup olmaması önem arz etmemektedir. Örneğin ısrarlı takip suçundan bir soruşturma dosyasında, müşteki ile şüpheli arasında evlilik dahil hiçbir hukuki ve fiili bağ yokken, koruma kararına yine aile mahkemeleri tarafından verilmektedir. Bu halde de görevli mahkeme, aile mahkemeleri olmaktadır. Ancak aile içi şiddet vakıalarında, soruşturmalar, aile içi şiddet soruşturma bürolarınca yapılmakta; aksi halde konular, genel soruşturma büroları veya çocuk suçları bürosuna intikal ettirilmektedir. Bu noktada koruma kararları yönünden görevli mahkeme dışındaki haller ile esasa ilişkin önemli hususlar dikkate alındığında; ülkemizde şiddet, taciz, rahatsızlık verme, huzur ve sükunu bozma ile ısrarlı takip olgularının yeterince ciddiye alınmadığı ve bu tip vakalara gereken önemin verilmediği görülmektedir. Zira aksi durum olsa ve yeterince dikkate alınsaydı, bu denli kadın cinayeti olmazdı. Zira birçok halde kadın cinayetlerinin temeline inildiğinde; fail ile maktüle arasında öncesine dayalı husumet, çok sayıda koruma kararı, soruşturma dosyaları, dava dosyaları ve çok sayıda şikayet olduğu görülmektedir. Ancak ülkemizde ısrarlı takip için dahi halen tutuklama sebebi var sayılmamakta, ısrarlı takip suçu, katalog suç olarak yasada yerini almamakta ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu bakımından madde 100/3’te açıkça sayılmamaktadır. Bu halde ülkemiz gerçekleri dikkate alındığında; mahkemelerce, mağdureyi beş yıl müddetle rahatsız eden şüpheli hakkında halen tutuklama kararı verilmemektedir. Beş yıl gibi bir zaman diliminde mağdureye yönelik rahatsızlık verme eylemleri ve ısrarlı takip fiilleri, mağdurenin ruh ve beden sağlığını bozacak nitelikte uzun sürelidir. Bu durum aynı zamanda mağdurenin hayatından beş senenin alınması sonucunu da doğurmaktadır. Ülkemizde tutuklama kararının verilmesinin gerektiği birçok halde ne yazık ki geçiştirici mahiyette uzaklaştırma kararları verilmektedir. Ancak bu karar, etkili bir çözüm yolu olmadığı için sayılı günün geçmesini bekleyen şüpheli şahısların çoğu, bir ayın sonunda yeniden eylemlerine kaldığı yerden devam etmekte, hatta birçok halde dozajı son derece artırılmış şiddet eylem planları ile mağdurların karşısına çıkmaktadır. Bu yüzden her somut olayda koruma tedbirleri aynı etkiyi sağlamamaktadır. Hakim ve savcılar tarafından da yalnızca tutuklama sebebi var sayılmadığı gerekçesiyle katalog suç kapsamında olmadığına denilerek olayın ciddiyeti ile önemi kavranamadığında, elbette bir aylık uzaklaştırma kararları, mağdurları korumaya yeterli olmamaktadır. Yine somut bir soruşturma dosyası devam ederken, mağdurların adreslerinin gizlenmesi taleplerinin İzmir 2. Aile Mahkemesi’nce açıkça hukuksuz şekilde reddedilmesi de son yıllarda yaşanmakla; söz konusu red kararları, akla, mantığa, hukuka ve vicdana sığmamaktadır. Bu sebeple mağdur adresini değiştirse de, yargının savcı ve özellikle hakim kanadının hukuka aykırı uygulamaları yüzünden mağdurlar halen rahatsız edilmeye devam edilmektedir. Hatta mağdurlardan, en başta gsm numaraları olmak üzere irtibat numaralarını gerek ifade tutanaklarına gerekse duruşma tutanaklarına yazılması için vermeleri istenmektedir” ifadelerini kullandı”
“POLİSLER MAĞURLARI BASKI ALTINA ALIYOR”
Ayşen Hanım, şiddet vakalarında cezasız yargılanan şahıslar için mağdurlar tarafından itiraz davası açıldığını ve bu itirazların neredeyse hepsinin reddedildiğini vurguladı. Bu durumda mağdurların adreslerinin gizlenme taleplerinin reddedildiğini sonuç olarak mağdurun adres ve iletişim bilgilerinin failin eline ulaştığını belirten Ayşen Hanım;
“Oysa telefon numarası kişisel veri kapsamında olup, bunun mahkemece duruşma tutanaklarına ve kolluk ile savcılık tarafından da ifade tutanaklarına yazılmasının istenmesi, kişinin numarasını vermeyi istememesi halinde de mağdura olumsuz tutum ve davranışlarla yaklaşılması ve özellikle de polislerin mağdurları sürekli olarak baskı altına almaları kabul edilemeyecek niteliktedir. Ülkemizde çok yüksek oranda hukuksuz davranışlar olduğundan ne yazık ki kadın cinayetleri de diğer suçlar da bitmemekte ve her gün artarak işlenmeye devam etmektedir. Benzer şekilde çoğu zaman koruma kararları, aleyhinde koruma kararı verilen tarafa tebliğ edilmediğinden, aleyhinde tedbir kararı verilen kimseye ihlalden ötürü ceza çıkmamaktadır. Bazı hallerde koruma kararları tebliğ edilse de kabulü mümkün olmayacak nitelikte sağlıksız kısa gerekçelerle yine ceza verilmemektedir. Açıkçası 6284 sayılı yasanın doğru ve sağlıklı şekilde uygulanmadığı sabittir. Mahkemelerin gerekçeleri tatmin edici nitelikte değildir. Mahkeme kararları mağdurları korumamaktadır. Ceza kanunları yönünden yüksek oranda cezasızlığın görüldüğü toplumumuzda, aynı hususlar koruma kararları ve ihlaller halinde de geçerlilik arz etmekte ve bu durum, mağdurları hepten mağdur etmektedir. Mahkemelerce neredeyse sürekli olarak en alt sınırdan zorlayıcı hapis cezaları verilmektedir. Uygulamada aksine rastlanmamıştır. Silahın teslimi yönündeki koruma kararının varlığına rağmen, silah teslim edilmediğinde dahi, “silahı/tüfeği kaybettim” veya “silahı/tüfeği çaldırdım” şeklindeki yalan beyanlar karşısında, aile mahkemelerince hiçbir araştırma yapılmadan ve çelişkiler dikkate alınmadan, hatta hiçbir çalıntı ve kayıp bildirimi ile ihbar ve şikayet yokken, hukuksuz ve gerekçesiz şekilde ihlalden ceza verilmediği görülmektedir. Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararlara karşı yapılan itirazların da ne yazık ki sağlıklı şekilde incelenmeden neredeyse her durumda reddedildiği ve adres bilgilerinin gizlenmesi taleplerinin de hukuksuz şekilde kabul edilmeyerek mağdurun adres ve telefon bilgilerinin, resmen kolluk ve adliye eliyle karşı tarafa verildiği, tüm bu bilgilerin, karşı tarafça dava dosyalarından öğrenildiği görülmektedir. Burada mahkemelerin hataları; mağdurların canları, malları, hayatları, en çok da yaşam hakları üzerinde olumsuz olaylara ve sonuçlara neden olmaktadır. Zira hemen hemen her gün kadın cinayetleri, tacizler, huzur ve sükunu bozma eylemleri ile ısrarlı takipler görülmekte ve ülkemizde mağduriyetler bir türlü bitmemektedir.
“ÖNEMLİ OLAN HUKUKUN DÜZGÜN UYGULANMASI”
Avukat Ayşen Güzel son olarak Manisa Meydan Gazetesi mikrofonlarına, hukukun sağlıklı uygulanmasının neden önemli olduğu ile ilgili şu ifadeleri kullandı;
“Görüldüğü üzere; önemli olan, yasal düzenlemelerin varlığı kadar hukukun sağlıklı şekilde uygulanması, düzenlenmelerin uygulanma alanının ve imkanının bulunması, uygulayıcıların bilgili, konulara ve kişilere karşı ilgili, vicdanlı, hassas, ciddi yaklaşımlı ve olası sonuçları öngörebilen nitelikte ileri görüşlü ve hukuk kurallarını kendileri de ihlal etmeyen, mesleki etik kurallarını esas alan, uyan ve uygulayan, ahlaki ve toplumsal bilince sahip nitelikli kişiler olması gereklidir. Tüm bunların yanı sıra uygulamanın ve uygulayıcıların denetlenmesi ile uygulamada yaşanan sıkıntılar, şikayete konu edildiğinde, şikayetlerin de dikkatli şekilde irdelenmesi gerekmektedir. Ancak ülkemizde ne yazık ki uygulayıcıların başarısı son derece düşüktür. Yine hakim ve savcı alımlarındaki hukuksuzlar ile mesleklerin icrasında görülen denetimsizlik olgusu, uygulamanın bir diğer olumsuzluklarındandır. Yaşanan sıkıntı ve olumsuzlukların, tek bir nedene bağlanması mümkün olmayıp, çok yönlü olgu ve sebeplerden kaynaklandığı su götürmez bir gerçektir. Bu sebeple ülkemiz hukuk sisteminin siyasetten uzak tutulması ve arındırılması ile yeni baştan yapılandırılması ve bilgi, ahlak, vicdan ve liyakatin esas alınması suretiyle yargısal mekanizmanın sıfırdan oluşturulması gerekmektedir. Aksi halde toplumda mevcut kaos ortamı sona erecek gibi görünmemektedir.”
Son Bölüm
Muhabir:EYLEM TUNÇ