ULUSAL HABER

Akşener'den Erdoğan'a: En az iki hafta karantina ilan edin

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, koronavirüs vakalarındaki artışa değinerek "Buradan Sayın Erdoğan'a bir kez daha sesleniyorum; gelin en az 14 günlük bir karantina uygula...

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, koronavirüs vakalarındaki artışa değinerek "Buradan Sayın Erdoğan'a bir kez daha sesleniyorum; gelin en az 14 günlük bir karantina uygulayın. Aşı umuduna kadar Türkiye rahatlasın," çağrısında bulundu.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalar yaptı. Artan koronavirüs vakalarına değinen Akşener, "Sağlık Bakanlığının açıkladığı verilere göre vaka sayılarında salgını yoğun yaşadığımız Nisan ayının bile üstüne çıktık. İlk günden beri yaptığımız bir öneri var. En az 2 hafta karantina ilan edin, bu iş kontrolden çıkıyor diyoruz. Diyoruz da ancak kendimiz duyuyoruz. Buradan Sayın Erdoğan'a bir kez daha sesleniyorum; gelin en az 14 günlük bir karantina uygulayın. Aşı umuduna kadar Türkiye rahatlasın. Ama bunu yaparken işletmeleri ve çalışanları ayakta tutacak tedbirleri almayı ihmal etmeyin," dedi. Akşener’in açıklamalarından bazı başlıklar: * Bugün, Öğretmenler Günü. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçek mimarlarının günü. Bugün, hayatın her alanında, atılan her büyük adımın arkasında, emeği olan öğretmenlerimizin günü. Sanayici de onlardan öğrendi, ticaretle uğraşan da… Diplomatımız da onların tedrisatından geçti, gazetecilerimiz de… İşçimiz de öğrenci oldu, işletmecimiz de… * Önceki gün Akdeniz'de yaşanan olay bizim için bir milli güvenlik meselesidir. Alman fırkateyninin Yunanlı bir komutanın yönetiminde Türk bandıralı gemimize yaptığı hukuksuz arama bir anlamda sınır ihlalidir. Çünkü uluslarası sulardaki bir gemi bayrağını taşıdığı ülkenin toprağı kabul edilir. Herhangi bir şüphe olması durumunda yapılması gereken Türkiye'ye bilgi verilmesi, Türk bakanlarının da gerekli prosedürü gerçekleştirir. Tam aksini yapıp baskın yapmayı tercih ettiler. Bunu basit bir işmiş gibi geçiştiremeyiz. Hükümetten, uluslararası hukuktan doğan haklarımızın, hukukumuzun korunması için atması gereken gerekli adımları bekliyorum. Ayrıca bu vesileyle, Avrupa Türk Konfederasyonu’na bağlı derneklerin, Almanya ve Fransa’daki etkinliklerinin yasaklanmasını da kınıyorum. Mesela Almanya’da, yasalar gereği, Avrupa Türk Federasyonu’na bağlı vatandaşlarımız, kendilerini “Vatansever” olarak tarif ederler. * Toplantılarında, yaşadıkları ülkenin bayraklarını asmayı eksik etmez, yaşadıkları ülkelerin yasalarına ve geleneklerine saygı gösterirler. Avrupalı Türklerin bu zarif tutumlarına rağmen, Almanya ve Fransa hükümetleri, Türk Bayrağı’ndan rahatsız oluyorlarsa, diyecek bir şey yok. Ancak, bu kararların ardında başka hesaplar varsa, şimdiden uyarmak istiyorum; Medeniyetleriyle övünen her iki ülkenin bu kararı, her şeyden önce insan hakları ihlalidir. Avrupa’da yaşayan Türklerin temel haklarını yok saymak, milletlerimiz ve ülkelerimiz arasındaki ilişkilere zarar verir. Hiçbir Avrupalı iktidar da, Türk düşmanlığını iç siyaset malzemesi yaparak bir şey kazanamaz. Buradan ilan etmek isterim ki; Siyasi pozisyonları ne olursa olsun, Türk Konfederasyonu üyesi vatandaşlarımızın sonuna kadar arkasındayız. 14 GÜN KARANTİNA ÇAĞRISI * Sağlık Bakanlığının açıkladığı verilere göre vaka sayılarında salgını yoğun yaşadığımız Nisan ayının bile üstüne çıktık. İlk günden beri yaptığımız bir öneri var. En az 2 hafta karantina ilan edin, bu iş kontrolden çıkıyor diyoruz. Diyoruz da ancak kendimiz duyuyoruz. Buradan Sayın Erdoğan'a bir kez daha sesleniyorum; gelin en az 14 günlük bir karantina uygulayın. Aşı umuduna kadar Türkiye rahatlasın. Ama bunu yaparken işletmeleri ve çalışanları ayakta tutacak tedbirleri almayı ihmal etmeyin. İşletmelere nakit desteği verin. Çalışanlara nakit desteği verin. Biz bu konuda ısrar ettikçe, beyefendilerin ilk tepkileri işin ekonomik boyutu oluyor. Oysa, Türkiye’nin parası var. Türkiye’nin gerekli desteği verecek gücü var. * 19 yılın sonunda bu zihniyetin bizi getirdiği nokta çok açık. Dün biriken ne varsa sattılar, Bugün de geleceğimizi ipotek altına alıyorlar. Dün zaten gitti, bugün zarardayız ve bu yönetim anlayışıyla, yarınımız da artık tehlikede. Ülkesinin geleceğini düşünen, ülkesini kalkındırmayı hedefleyen bir anlayış, öncelikle çocuklarına yatırım yapar. Gelişmiş ülkelerde çocuk haklarının gelişmiş olmasının, çocuklara yatırım yapmaya büyük önem verilmesinin, temel sebebi işte budur. Atatürk’ün de, Cumhuriyet’in daha ilk yıllarında, çocuklarımıza ve gençlerimize büyük önem vermesinin sebebi de tam olarak budur. Çünkü çocuklarını düşünmeyen bir zihniyet, geleceği inşa edemez. Ne yazık ki çocuklarımıza gereken önemi vermiyoruz. UNICEF’in 2020 raporuna göre, Türkiye, 41 ülke arasında, çocuk politikaları konusunda, maalesef en başarısız ülke. Çocuklarımızın üçte biri, yoksulluk sınırının altında yaşarken, yalnızca yüzde 53’ü hayatından memnun. Bu oran Hollanda’da yüzde 90, Meksika’da yüzde 86, Hırvatistan’da yüzde 82. TÜİK’in verilerine göre; 5-17 yaş grubunda, çalışan çocuk sayımız 720 bin. Aralarında 5 yaşındaki çocuklarımız bile var. Resmi rakamlar böyleyse, gerçeğini siz düşünün. * Okuyacakları yerde, Oyun oynayacakları yerde, ekonomik şartlar nedeniyle, hayatın yükünü omuzlayan çocuklarımız var. Çocuklarımızın çalışma sebeplerinin başında, yüzde 40’a yakın bir oranda, aile ekonomisine destek sağlamak geliyor. Yani yüzbinlerce aile, bu desteğe muhtaç.
{ "vars": { "account": "UA-43204872-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }