Azmi Açıkdil'in kaleminden ' Aslan neyle beslenir' Azmi Açıkdil'in kaleminden ' Aslan neyle beslenir'
İlk cep telefonu o zamanlar adı mobildi cebe sığmadığı için takoz gibiydi, Steve Jobs Apple'dan gönderilmiş karşı kaldırıma geçmiş gönderenlere saydırıyor. Rahmetli elmadan bi ısırık almıştı ama kimseye de yedirmemişti. İşte onlar elmayı neden ısırıp bıraktı diye sorgularken Ericsson çıkageldi. Cebe girdi mi bi yanınız ağıyordu, yan yan gidiyordunuz. Yengeç yürüyüşü o zaman icat edildi. Böyle yürüdüğünüzde karşınızdan gelen makine taşıyor deyip yol verirdi. O takozlardan herkeste yok şimdiki gibi, kim arayacak sizi o yüzden hep kulakta tutuluyordu telefonu göstermek için. Çok kimse orta kulak iltihabından hastanelik olmuştu alışık olan doktorlar orta kulak demiyor Ericsson tutulması diye teşhis koyuyordu.   Nokia, o bu derken Blackberry dalından koparılmış haliyle ceplere girdi, böğürtlen demekmiş. Isırıp bırakılan elma akla geldi, aradılar Stivi, o da Apple'ın kapısından girmek üzereymiş. Kırmadı sağolsun yaptı. Şöyle ettirip dünyayı döndürüyorsun böyle ettirdiğinde yüz yüze konuşuyorsun, tam bize göre bir icat. Yüz yüzden utanır. Fotoğrafçıların pabuçları dama atıldı derken elalem telefonu bulmuş bizse; kimseye muhtaç olmadan fotoğrafımızı çekiyoruz adını koyamadık bi zaman, vesikalığa özçekim dedik sonunda, daha neler görecektik ama rahmetlinin ömrü yetmedi. Şimdi takoz dediğimiz şımarıklıktan, başka sevgililer buldukta ondan.   Adres sormuyorsun novigasyonu var, tepsi gibisinin raconu var, kendi kendini çekiyorsun sopası var, aile albümünde saklamadığın kadar içinde fotoğrafı var. Bir poz alış sesi var ki zannedersin Canon 1100 ey mübarek. Abarttılar şimdi maşallah kahve tepsisi gibi, koy kulağına yasla başını sevgilinin omuzuna yaslar gibi.   Bir tık kadar yakın uzaklar, dünyalar: Herkeste bunlardan var. Herkes fesçiyken feysçi oldu. O kadar çok arkadaşlık teklif ediliyor ki sokakta değil ama feyste çok arkadaşımız var şimdi. Sokakta yanımızdan gülerek geçiyor tanımıyoruz akşama arkadaşlıktan çıkarılıyoruz. Gerçi biz de çok abarttık; hastane yatağında kolda serum, burunda hortum. Beğeniyoruz. Üzüntülü bir fotoğraf babam amcam her kimse rahmetli oldu diyor, hemen eşi dostu çok geçmeden beğeniyor! Başsağlığı diliyoruz yorumlarda, oysa kabre gidilir eve gelinirdi daha sonra.   Hal hatır soruluyor, sevinçler fotoğraflanıyor, üzüntüler paylaşılıyor, her şeyimiz sorgulanıp yorumlanıyor. Gurbet, hasret, özlemimiz, özelimiz bitti. Duygularımız köreldi. Neye üzüleceğiz, sevineceğiz? Fırsat yok duygularımızı doyasıya yaşamaya.   Geçen de bir arkadaşım yolda ilkokul arkadaşını tanıdı sarılıp öpüştüler ayrıldıktan sonra sordum. “Ne hafıza be nasıl da tanıdın?” “Feysten feysten”   İyi ki feys varmış diyoruz haber alıyoruz her yerden! Ne zaman kurtulacağız arkadaş bu illetten? Gençler neyse de bizimkiler utanıyormuş milletten...    

Editör: TE Bilisim